İsmail Güney Yılmaz - geçitler
cismim kinle adaştır, ki buna hakkı var hakkı var aç dudakların bir gece serabına, hakkı var günyüzü ve hürriyete ve sarılmaya, sevince kaba elleriyle dokunan isimsizlerin kudretli uğultusunu duymaya her zamanki gibi uyunmuş bir akşamın ardından yüzlerimizin sabahlara yeni mecazlar bulmaya hakkı var mızraktan dalgalarında günlerin
seni paramparça eden o binyıllar soğuğu dağları çok özlediğin için içtiğin bol şekerli çaylar ki kardır yüreğine oturup kımıldamayan bu bir grotesk canavar gibi seyrinde her seferinde seni daha dibe çeken yaşama azmin bu biçimde alnına ya da kaçışına yazılan etiketinle bir ömür daha dilenmektesin tanrıdan akşam evde sen bir ömür daha biraz mavi biraz şevk biraz da haz bu korkulukları sen çizdin böğründe çatlayan sâkin manzaralara sen yundun yüzünü bir sevgilisiz zamana ara ara konuşsan da korkunu koruyan bataklığa göğsüne demir bir kazıkla saplanan vampirlere kanı sen verdin bildiğindir ama söyleyemediğin
şimdi bir tramvay geçiyor istiklal’den sabahtır ağzından damlayan ukdelerle sen bir insansın yalınsın nefretinle öfkenle soyutsun vitrinlerde cam çerçeve indirecek yaştayken
pençelerinle kabrini kazmaya devamdasın kendi kendine sağır kendine dilsiz yürüyorsun avucunda dağlar büyüyor, dalgalanıyor şehir oysa sen her bulanık sabahla mükerrer koşarken sona aşktır yüzünü aydınlatacak olan bir derttir ki bu görkemli başka anlamlar berkit duvarlarına içinin hep kızgın hep sevecen bir aşk ki sana seninle birlikte gelecek bak sen sabahsın bir sabah ki dişlilerinde makinelerin güller hayali kuran omzuna yazgılanmış son dövüşün hikmeti sıcaktan mayışacak mutlu bir yorgunluğun gölgesinde sular taşı bizi yaralayan ve yıpratan bu sahraya bir gülüşle bu kez kendi kendini yakan bruno gi