Ranza - Süleyman Altunoğlu
Ranzaya yerleşti. Memnundu. Aslında beklemiyordu. Koğuşta bu görevi daha iyi yapabilecek yoldaşları vardı. Şubede direnmiş, içerde iyi bir direnişçi olmuş, ölümlere gidip, gelmişti. Ama her şey bunlarla bitmiyordu. Yöneticilik hele de sorumlu olmak onda bol duran bir gömlek gibiydi. İçini doldurmaya çalıştıkça kendi olmaktan çıkıyor, O’nun bir karikatürüne dönüşüyordu. Bu kararın yersizliğinin, beklenmedikliğinin getirdiği şaşkınlık ve her an elinden alınacağını hissettiği sevinç ile makamını doldurmak için yaptığı zihinsel şişinmeler arasında gidip geliyordu. Firardan sonra cezaevi komitesine sorumlu olarak atanması kararlaştırılmıştı. Son yoldaşı tünelde kaybolduktan sonra kapağı yerine yerleştirdiğinde bu his ilk defa bütün benliğini sarmıştı. Adeta bir devir-teslim töreni olmuştu kapağın yerine konması. Kapakla ilgili yapılması gereken işleri komitedeki diğer arkadaşa bırakıp ranzasına geçmişti. Bunu sanki o an her şeyden önemli, hemen yapılmazsa dünya duracakmış gibi bir işi varmış edasında yapmıştı. Aslında yoktu. Sadece bu duyguyla başa çıkamamıştı. Bir de sorgulanmayacak olmanın tadını çıkarmak istemişti. Sorgulayacak tek kişi az önce tünelin içine girip gözden kaybolmuştu. Hâlbuki kapağın etrafı doldurulup, sıvanacak, bir dolu ince işlemden sonra orada bir kapak olduğu belirsiz hale getirilecekti. Eksikliği buydu belki de, incelikten yoksundu.
Ranzanın yanına geldi. O’ndan boşalan ranza buydu. Standart bir tarafında DMO damgası taşıyan bir ranza, gri yer yer dökülmüş boyasıyla duvarın krom sarı rengiyle zıtlık oluşturuyordu. Üzerinde Sümerbank battaniyeleriyle sıradan görünüyordu. Köşedeydi, bütün koğuşu görüyordu. Yakınlarda ranza perdeleri kaldırılmıştı. Böylece görüş açısı rahatlamıştı ama O yalnız kalmak istediğinde süpürge çözümü vardı. Koğuşa çıkan merdivenlerin girişine konmuş bir süpürge yukarının kapalı olduğunu belirtiyordu.