Türkiye, Şiir, Direniş Söyleşileri/Konuk: Erkut Tokman
Nabızla ölçülmez, şiirin ritmi azalmaz. Direnişi de... Dikkatli şiir okuru son 20 yılın şiir panoramasını yaptığında Türkiye ile karşılacaktır. Bu karşılaşmayı önemsiyoruz. Peki ne görecektir bu karşılaşmada? Açlık, yoksulluk, ekonomik çöküş, siyasal iktidarın uyguladığı baskılar, faşizm, ölümler, yok sayılmalar, sansür, linç kültürü, tetikçilik, tekellerin işbirliği, devletin iç hesaplaşması ve halkın bağrına bırakılan umutsuzluk... Son 20 yıl, şiirin de her anlamda değiştiği, dönüştüğü, yenilendiği bir dönemdir. Dilin kıskacı kendi içinde kırılmış, mükemmeliyetçiliğe karşı "acemilik" yeniden gündeme gelmiştir. Bu hem Türkiye'nin hem de şiirin kendi haysiyetinin bir sonucudur. Gezi ayaklanması, bu yenilenme ve haysiyet tablosunu umudun hizasına getirmiştir. Nabız hızlanmıştır, şiir tekinsizleşmiştir, şair flu bir rol ustası haline dönmüştür. Şiir ritmini yeniledi çünkü sahnenin dışında durmaz, duramaz. Şairler için aynısını söyleyebilir miyiz? Son 20 yılın panoramasını düşünerek şair geleceğe ne söyleyebilir? Türkiye'ye ne söyleyebilir? Şiire ne söyleyebilir? Direnişe ne söyleyebilir? Kayıplara ne söyleyebilir? Şair, hesaplaşmasını Türkiye'den yaparsa sözcükleri umudu mu muştular, isyanı mı yoksa hüsranı mı?
Sorular bitmez ama bizim nabzımız soru sormaya meyilli. Barbarları Beklerken Edebiyat Fanzini olarak Türkiye'yi konuşmayı arzuluyoruz. Şiirin ritmini kaybetmeden. Umudun hafızasını tazeleyerek.